25 Şubat 2012 Cumartesi

Rafet El Roman - Senden Sonra 2012 (Orijinal)

eski bir tanık ...

şimdi ,başka bir kentin nefesini çekiyorum içme ...yalan yanlış ne ise işte ,baştan yazıyorum...ne kadar yorgun olursam olayım,direniyorum işte !ağırlığından kurtuldum yüreğimin,alıştım yine .kimsesiz ,sensiz değilim ya ben işte bak ,bitmedim senin yokluğunda...her sonun yeni bir adı var lügatımda,YALIN VE YANLIZ deniz köpükleri çok tuzlu evet ...SENSİZLİK...yüzdürdüğüm gemilerimi ,batırdım şimdi:YENİ BİR BEN var aynada ,bana yabancı ilk kez gördüğüm bir süret,yabancı bakıyor bal gözleri...ama bir o kadar güçlü, bir o kadar deli!yeni bir kız var çocukluğunu,avuçlarına dökmüş senin ,oyuncaklarını ve hayallerini sana bırakmış büyümüş o küçük kız..".memnun oldum "diyorum ,aynada gördüğüm yetişkine memnun oldum ...hadi bakalım seni neler değiştirecek? saçlarındaki beyazların ,giden yılların, akan yaşların hediyesi bu yetişkin kız...hoşgeldin,otur şöyle göz bebeklerime uzun sürede gitme...

20 Şubat 2012 Pazartesi

ESKİYENİ

yeni bir oda caddeye bakan tarzdan ...her odanın yeni bir kimliği var sanki her biri farklı bir dile hakim gibi ,farklı şeyler ifade ediyor bana...boğluyorum yoruluyorum...yinede anlatamıyorum duvarlara...neye benzersen benze kesinlikle sen o değilsin demiş şair ya"ben "bu değilim işte! yeni bir oda yeni bir yatak yeni her şey değil mi?hayır hayır değil...hepsinin üstü cilalanmış ,sadece yeni gibi görünüyorlar...yeşil çay evet yeşil çay oda eski elmalı tarçınlı sadece yeniyi anımsatıyor fincanımda!bu akşam üstü,güneş de başka ,huzurla huzursuzluk arasındaki bir sınırdayım şu sıralar,hele akşam bindiği zaman odama!6 kişilik  odanın geçici misafiri gibiyim ...eskiye yeni bir ,cila işte!"eskiyeni" demişken yine hatırladım bak ,"eskiyeniye "her oturduğumda yaşadığım dejavumu  bilemiyorum ama ne zaman ANKARAYA gitsem ve nezaman"eskiyeni"de bir şeyler içsem hep aklıma gelirsin adındaki keremetten sanırım!bu kötü bir şeymi!neyse artık ,mekanlarıda temize geçmenin zamanı gelmiş!karlı memleketin duvarlarından bahsedecektim ben,değilmi?

İKİ yabancı...

evet zamanmış ya her şeyin ilacı, hani geçip gidermiş bir gün hatırlamazsın ya hani silik kalır geçmiş tozlanmıştır...ardından bunca ,boşluğu neyin dolduracağını sorarsın ya kendine ...yüzlerce kitap ,yüzlerce filim ,yüzlerce insan çare olmaz ya hani ...aslında artık özlemiyorsundurda ...sadece yalanı kalmıştır bir,parça karmaşıklık...karışmışlık,yüzünü bile unutmuşsundur neye benziyordu?elleri nasıldı?ya gözleri ne renkti ? seni senden çalan ,içini acıtan...ne oldu hani o çok seven haline !sen mi istedin ,bitirmek içinde?yoksa omu yazdı fermanı senden önce !ah ulann ah!!!önce ayrılıktı kalbini acıtan şimdi ise unutmak acıtıyor işte,unutmak ta istemiyorsun aslında,ne yazık zaman durmuyor işte  biçiyor ektiği yaraları ,keşke diyorsun !keşke!"hep içimde kalbimde saklı bir yerlerde ,saklayabilseydim onu"umutsuzluk yerini umuda bırakırken...alışırken onsuzluğa,değiştiğini biliyorsun işte !yüreğin aklını dinlemeye başladı ,bile ...aşk bitti!sevgide öyle,yazık!KOSKOCAMAN bir YALNIZLIK kaldı avuçlarında ...bak bu güzel haber işte!artık ,geçti yaralar kana tuz basıldı ,kabuk bile bağlıyor artık...gözün aydın olsun BE YÜREĞİM !BAŞARDIN işte!o da gömüldü tarihe...

18 Şubat 2012 Cumartesi

uzun zaman gibiydi ;boludan ayrılmak...evi barkı bırakıp yollara düşmeninin vakti gelmişti yine ...evet aylardan şubat,en sevdiğim aylardan biri...aslında hiç sevmem kışı...bir yanda sen,bir yanda ankara;hiç beklemdiğim duygu değil bu ilkezde hissetmiyorum üstelik..

2 ay öyle iyi geldiki bana,çok sarhoş az ayık;geçtiğim yerleri özleyeceğim ...seni sana bırakıyorum;ne kadar acırsa acısın canım yokmuşsun gibi yapıyorum...bu yolculuk yorgun ,ama ayık olabildiğine .herşey tamam ,eşyalar kapıda...valizler oda tamam ...kar yağıyor inceden,eldivenler hazırda!özleyeceğim evimi annemi en çok...başıma gelip dikilmelerini,canım annem benim çok emeği var üzerimde...babamında öyle"kırallar gibi yaşatacğım sizi"evet yollara vurmanın zamanı geldi anılarımı  ve beni...son kez bakıyorum koca eve,geldiğimde çiçekler açmış olacak,o çok sevdiğim bahçede . Öyle soğukki görmezden geliyorum ayazı ,hem sol yanımdaki ayaz kadar soğuk olmaz değilmi?

yollar ve yolcular hep hüzünlü geldi bana...beni nelerin beklediğini bilmeden,üstelik yüreğimde taşıdığım misafirle!ne tuaf herşey değişiyor ,zaman akıyor ,mevsimler geçiyor sen hep aynı kalıyorsun olduğun yerde...
otobüs gelmek üzere ,aklımdakilerin ağırlıgından ağır değil valizim!son geçiyorum sanki bir solukta "ANKARAYI"sanki bir annenin evladından ayrılışı kadar aslında bu ayrılık,artık aynı gökyüzünü paylaşmayacağız...ben yinede görmezden gelmeyi tercih ediyorum seni,her defasında aynı hissetiğim sensin ...bu kezde ,farklı olmayacak ...sadece biraz daha alışmış olacağım hepsi bu "sensizliğe" hatta sen"hissizliğe"...


evet son durak ayrılık vakti,ilk defa gülerek ayrılıyorum şehrimden uzun zamandır...bir kahve ısmarlıyorum "bize"bir tek "sigara" ...vedalaşıyorum seninle...biliyorum hissediyorum,çok çabuk unutulacaksın,sensizlik çabuk geçecek helede senin şehrinden ,senden ayrıyken...

en ön koltuktan aldım yerimi,üstelik yanım boş tıpkı sol yanımdaki yokluğun gibi...bizi değil,ayrılığı ...zor günleri basıyorum bağrıma  tıpkı ana kucağı gibi!

15 Şubat 2012 Çarşamba

BU YOL ÇOK OLDU ARTIK

yine yollar yine ayrılıklar yeni acılar...hazırlanmalıym"işte hazırım"!kimseden de gidemiyorum aslında,fiili gidiş bu,birazda mecburi...yeni bir hayatın ilk umutlarıdır belkide ,korkmuyorum yine!bu şehirde bırakmaktan korktuğum tek şey yaşanmışlıklarım anılarım..özleyeceğim ankara'yı yolları ,kuşları parkları kalabalık sokakları ve hatta oturduğum cafeyi...sana aitmiş gibi gelen her şeyi !bu ayrılık uzun olacak,neler yaşanacak bilmiyorum valizimde biraz umudum var,içimde 0 heycan!evet ANKARA "iyi bak ona çok yorma mesela yolların prensini,ve bir çok kadınla kesişsin yine yolları"unuturum demiyorum,ama;bu kez camdan bir tabuda gömerek gidiyorum seni.ilk kez ağlamadan,üzülmeden içimde en ufak bir acı bırakmadan"bitti"içimdeki o muhteşem yolculuğun ,sona erdi!ilk kez seni gördüğüm yerden geçeceğim yine,olsun hatırlatıcak...koymuyor artık ,adın sanın varlığın..."emeğine sağlık".ne güzel unuturuyorsun kendini,bir zamanlar acısından nefes almazdım"senli günlerin ağırlığı"gece gibi çökerdi üstüme...KAHRAMANIM ÇÖP ADAMIM...varlığında izim düşsün yollara ,sende unut beni...ayrılık son değil yeni bir başlangıç,unutma!sefil hatırla seni sevdiğim için beni,en sevdiğim varlığın üstüne yemin ettim ben,dönüşü yok geri!evet haklısın,çok yemin bozdum yolumda...ama inan,bu başka...sevdiğin kadınlar gibi;olamadım üzgünüm...sevip sevip attıkların kenara,ya onlar ne durumda?"biz seninle bir şey yaşamadık"haklısın ...bir şey yaşamak için,bir gece bir yatak ve =aşk yapmak! lügatına söveli çok oldu...sevdiğin kadınları anlat bana,hadi hep yaptığın gibi! aşk diye nitelik kazamışsa ten sefiliği o senin "terbiyesizliğin" yok yok sakinim ve hatta gülüyorum şuan,sinirlendirmiyor artık beni ,yaptığın ettiğin,yatığın kalktığın!UMURSANMIYORSUN neden bilmek istermisin?GİDİYORUM senden ...veda etmiyorum ,gerekte yok zaten ANKARA sana iyi bakar nasılsa,aldırmıyorum düştüğün durumlara çünkü;SENİ GERÇEKTEN SEVMİYORUM ...

14 Şubat 2012 Salı

Sıla - Konuşmadığımız Şeyler Var

BUNA NE DENİR?

artık eminim ...kalite giderek yok oluyor,her şey ucuz basit itici.Bir eşyadan tutunda ,insanın doğasındaki dünya eskimekte paslanmakta ne yazık ki ;hayaller bile ucuz itici...insanı insan yapan değerleri savunmak için daha ne kadar,direnebilirim bilmiyorum ...düzen bozuk dünya laşka...

sevgiyi bile parayla satın alıyor artık insanlar,para karışılığında kendini görüşünü ruhunu satanları biliyorum!Nasıl,bu kadar vurdumduymaz olmuşlar!!!kırıla kırıla çarpmaktan kendilerini,nasıl bu hale getirmiş her şey ,her şey ucuz.aşk mesela "aşk "denilince halbuki herşey değişir,nasıl çıkar ilişkisine dönüp pazarlanıyor seviyesizce !aşk sadece tende mi?çok itici ...çevreme şaşırıyorum emeksiz sebepsiz iki insanın 3 günde bitirmesi her şeyi tüketmesi çarçabuk,.. üzüyor beni...yüreksizlik yalanlar yanlışlar!içlerindeki vicdan dürtüsünden bir haber insanlar...farkındayım ne onları değiştirebilirim ne dünyayı !sadece kendimi koruyabilirim...

yürekte yaşanan her şey kucağa düşmüşken ,para karşılığı takas edilirken aşk demeye korkuyorum...emeksiz uğraşsız olsun isteniyor basit ve geçici...doğama aykırı,hep derim ben bu devrin insanı değilim!



Su Gibi...

öğleden sonra saat 3 bulmuştu,ıslak saçlarım ellerim ayaklarım ,yağmura yakalandım okul çıkışı...rimelim akmış keyfim kaçmış ve üşümüştüm hiç unutmuyorum,merdivenleri hızla çıktım anahtarımı çıkardım...biraz kırgın biraz buruktu içim ,huzursuzluğum diz boyu ,eve girdim sanki birşeyler eksik yada fazla ortalık dağınık hiç bir şey bıraktığım gibi değildi...evimin kokusu değişmişti,bana ait değil tanıdık değil!çantamı bıraktım ,"sıcak bir kahve ilacım olur şimdi "dedim usulca...mutfaktaki cam masada faturalar...kağıtlar ben gittiğim den beri bozulmuş düzenin yemek bile yememişsin...pencereyi açtım,bahar kokusu evimde sende çok seversin iğde ve hanımelini...
antiredeki aynaya ilişti sonra gözlerim ,"ne kadar da zavallı görünüyorsun" dedim kendi kendime...evliliğimizin can çekiştiğini biliyordum..."kim haklıydı ?kim haksız"?binlerce soru yağmuruna tutum kendimi,düşündüm durdum...hissediyordum yine aldatılıyordum...işlerin yoğundu ,bir çok  davaya bakıyordun."haklı zamanı yok sonuçta fazla ilgide beklemek haksızlık"...beni o gün hiç aramadın halbuki,sekmez di aramaların...odama geçtim yavaşça uyku ve uyanıklık hali arası komidin in üzerinde duran kayıtlara baktım ,ne olduğunu anlayamadığım karalamalar notlar vs...bunlara bana yazılmamıştı?arasından düşen adrese ,takıldı gözlerim aderes çok yakın 2 bina öte mi gösteriyor"bu işte bir şey var"...hızlıca giyinip çıktım gelmesine çok vardı daha,belkide yine ofiste kalacak kim bilir? 14 numaralı kapıdaydım,"ne yapıyorum ben"ne işim var bur da?kapıyı çaldım,5 yaşlarında bir erkek çoçuk"tatlım annen evdemi?" "evet" dedi mahsun bir ifadeyle..."hatice hanım ,siz beni tanımıyorsunuz ben polatın eşiyim ,evde kolyenizi unutmuşsunuz bir kaç kağıt falanda var, adresi evdeki faturalardan buldum" dedim...en sakin halimle!"aaa şeyy evet o benim ,lütfen yanlış anlamayın dün dava dosyalarını evde incelemek zorunda kaldık,çok yoğundu biliyorsunuz!" daha gerisini bile duymaya tahamül bile edemedim...bir şeyler söyledi arkamdan kulaklarım uğulduyor hiç bir şey duyamıyordum...sokak kapsından dışarı attım kendimi,ağlamak istiyor ağlayamıyordum sadece titriyordum ...


eve attım kendimi ,önce bir sigara ardından bir tane daha hava kararmak üzere...saçlarımı topladım yüzümü yıkadım,aynada uzun uzun baktım yüzüme "deniz o seni hak etmiyor"...bütün eşyalarımı toplamaya başladım...öfkelimiydim? sinirlimi neydim bilmiyorum!!!sana ait ne varsa bıraktım odana,"ilk iş meltemle boraya gitmek ege sana iyi gelecek deniz"...bir billetle halletim herşeyi...tek bir kelime dahi etmeye gerek yok, herşey bitti,taksi kapıda "ankara ona iyi bak"...korkmuyordum kuşkum da yoktu,ihanetlerini bırakarak ardıma bakmadan kaçmak, en güzeli...yol uzun müziksiz olmaz,yazmadan hiç olmaz...


ertesi sabah gün doğumda yetiştim ,marmarise bulanık uykusuz karmakarışık..."sadece oluruna bırak,düzelicek "diyebildim kendi kendime..."iyi gelmez mi hiç deniz havası" evet deniz havası,çok ;iyi geldi
arkamdan binlerce telefona rağmen ,seni deli gibi sevmeme rağmen vazgeçmeliydim senden...bitmeliydi 2 senelik yaşanmışlıklarımıza yuvamıza hayallerimize rağmen,bitirip dağıtım bu evliliği ..."avukat işiyle evliydi"...sesiz değildi, deniz artık durgun hiç değil...güçlüydü !hazırdı geçmişi devirmeye...

???

insan neden yalancıdır?gerçekler neden çok acıtır,...neden ihanet eder?bedelini bildiği halde...ihanetin bedeli kahramanlık mı? bilmek istiyorum çözmek istiyorum,ama;anlayamıyorum...kendime soruyorum cevapları hep sonuçsuz yarım kırık,neden !sana sormalıyım ,cevabını senden duymalıyım ,insan neden aldatır sevdiğini ?sevsen riyakar olabilir miydin?neden ben ihanet edemiyorum sana;tıpkı senin bana yaptığını, ben sana neden yaşatamıyorum!çok basit ,ben seni gerçekten çok sevdim...ne başka bir göz rengi deydi gözlerime nede başka bir ten elime...evet,denedim olmadı yediremedim ,ben sana hiç benzeyemedim..."berbat bir öğretmensin"hani sen herşeyi öğretmiştin bana?bak "kansız"nasıl olunur öğrenemedim ben...anlatsana ,sahi nasıl olunur böyle ?SEVER GİBİ YAPMAK...kandırmak nasıl olur anlat bana ;vaktim çok dinlerim seni hem bilirsin konuşmaktan daha çok severim dinlemeyi...şehirler arası ihanetini,otobüs terminallerinde bırakıptamı geldin mesela ...?kokusunu tenini üstünden nasıl çıkarttın,yüzüne nasıl baktın ege'nin ?asıl özün neydi senin? bunca sorumu nasıl cevaplarsın bilmem..."ben düğümken" sen başkasına nasıl çözülürsün? ne çok sorularım var değil mi!sence anlamsız bomboş hepsi...üstüne geliyorum boğuyorum seni, eeee...deniz bu "yüzmeyi öğrenmediğinden"...şikayet etme hemen,bitirmedim sözümü! anlatma sırası sana gelecek ,bana cevaplarımı ver yeter...ne bir yudum aşkına ,nede yalanlarına katlanamam...ne sevebilirim ne yüreğimi açabilirim tek istediğim söyle ,anlat ihanetin inceliklerini!!!

40 ALTIN KURAL




dışındasındır hasretŞems-i Tebrizi'nin 40 Kuralı
( Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezginlerin Kırk Kuralı )
- Birinci Kural:
Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar.
Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla...Yok eğer Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.


- İkinci Kural:
Hak Yol' unda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.
Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil.
Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil!


- Üçüncü Kural:
Kuran dört seviyede okunabilir.
İlk seviye zahiri manadır.
Sonraki batıni mana.
Üçüncü batıninin batınisidir.
Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.


- Dördüncü Kural:
Kainattaki her zerrede Allah' ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescidde, kilisede, havrada değil, her yerdedir.
Allah' ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O' nu görüp ölen de yoktur. Kim O' nu bulursa sonsuza dek O' nda kalır.


- Beşinci Kural:
Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır.
Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını.
"Aman sakın kendini" diye tembihler.
Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: " Bırak kendini, ko gitsin! "
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.
Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!


- Altıncı Kural:
Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır.
Sen sen ol, kelimelere fazla takılma.
Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşk dilsiz olur.


- Yedinci Kural:
Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat' i keşfedemezsin.
Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.


- Sekizinci Kural:
Başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile, O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar.
Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.
Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.
Dileğin gerçekleşmediğinde de şükret.


- Dokuzuncu Kural:
Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir.
Sabır nedir?
Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder.
Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.


- Onuncu Kural:
Ne yöne gidersen git, -doğu, batı, kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün!
Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.


- Onbirinci Kural:
Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz.
Senden yepyeni taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.


- Onikinci Kural:
Aşk bir seferdir.
Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.


- Onüçüncü Kural:
Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var.
Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir.
Tutup da ona hayran olmaya değil.


- Ondördüncü Kural:
Hakk' ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol.
Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?


- Onbeşinci Kural:
Allah içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür.
Tek tek herbirimiz tamamlanmış bir sanat eseriyiz.
Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır.
Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.


- Onaltıncı Kural:
Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır.
Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir.
Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir.
Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne de layıkıyla sevebilirsin.


- Onyedinci Kural:
Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur.
Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır.
Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.


- Onsekizinci Kural:
Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir.
Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir.
Şeytanı kendinde ara ; dışında başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.
Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan'ı tanır.


- Ondokuzuncu Kural:
Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir.
Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin.
Yakında gül yollayacak demektir.


- Yirminci Kural:
Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.


- Yirmibirinci Kural:
Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık.
Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı.
Farklılıklara saygı göstermemek kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk' ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.


- Yirmiikinci Kural:
Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur.
Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur.
Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.


- Yirmiüçüncü Kural:
Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret.
Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar perişan olur onun için.
Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar.
Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıktan uzak dur.


- Yirmidördüncü Kural:
Mademki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi,
atttığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir.
İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.


- Yirmibeşinci Kural:
Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama.
İkisi de şu an burada mevcut.
Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında.
Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak, nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.


- Yirmialtıncı Kural:
Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes gözünmez iplerle birbirine bağlıdır.
Sakın kimsenin ahını alma, bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma.
Unutma ki dünyanın öteki ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.
Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.


- Yirmiyedinci Kural:
Şu dünya bir dağ gibidir. Ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir.
Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır.
Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et.
Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak.
Senin gönlün değişirse dünya değişir.


- Yirmisekizinci Kural:
Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret.
Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi.
Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz.


- Yirmidokuzuncu Kural:
Kader hayatmızın önceden çizilmiş olması demek değildir.
Bu sebepten "ne yapalım kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.
Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.
Öyleyse ne hayatına hakimsin, ne de hayat karşısında çaresizsin.




- Otuzuncu Kural:
Başkaları tarafından kınansan, ayıplansan, dedikodun yapılsa hatta iftiraya uğrasan bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kötü laf etme. Kusur görme. Kusur ört.


- Otuzbirinci Kural:
Hakk'a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı.
Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir.
Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp...
Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız.
Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar, kimimiz ise ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.


- Otuzikinci Kural:
Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin.
Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma.
Bilhassa putlardan uzak dur dost.
Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma!
İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!


- Otuzüçüncü Kural:
Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun.
İnsanın çömlekten farkı olmamalı.
Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiçlik bilincidir.


- Otuzdördüncü Kural:
Hakk'a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir.
Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır, emin bir beldede yaşar.


- Otuzbeşinci Kural:
Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz.
Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla.
İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım sıdım ilerler kişi.
Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.


- Otuz atıncı Kural:
Hileden, desiseden endişe etme.
Eğer birileri sana tuzak kuruyor zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur.
Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sisitem karşılıklar esasına göre işler.
Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
O'nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz, Sen sadece buna inan!


- Otuzyedinci Kural:
Tanrı kılı kırk yararak titizlilke çalışan bir saat ustasıdır.
O kadar dakiktir ki, sayesinde her şey zamanında olur.
Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç.
Her insan için biz aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.


- Otuzsekizinci Kural:
"Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazırmıyım?" diye sormak için hiç bir zaman geç değil.
Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık.
Her an her nefeste yenilenmeli.
Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.


- Otuzdokuzuncu Kural:
Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar.
Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır.
Hem bütün hiç bir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır merkezinde...
Hem de bir günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz.


- Kırkıncı Kural:
Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır.
Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma!
Ayrımlar ayrımları doğurur.
AŞK'ın ise hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk.
Ya tam ortasındasındır merkezinde, ya dainde.







¯`v´¯)

`·.¸.·´

¸.·´.·´¨) ¸.·¨)

(¸.·´ (¸.·´ (¸.·¨¯`♥gitti...


Sıla - Tam da Bugün Orjinal Video Klip 2012


BEN SENİN EN ÇOK YOKLUĞUNDA SEVDİM...HİÇ ESKİMEMİŞ HİSSEDİLMEMİŞ BAHANESİZ YALANSIZ ...BEN SENİ "YALIN "SEVDİM...EN KENDİM OLDUĞUM GİBİ...SU KATILMAMIŞ HİÇ. BİRAZ KEMAN SESİ BİRAZ ŞARAP BİRAZ GECE GİBİ...KIŞIN KAR,YAZIN GÜN GİBİ ...GÜNEŞ GİBİ SEVDİM SENİ ...İÇİMDE SIZLAYAN YARANI, ONU SARIŞINI  SEVDİM KIRILDIĞIMDA GÖNLÜMÜ ALIŞINI GÖZLERİNDEKİ ANLAMSIZLIĞI SEVDİM..."DELİSİN GÖNLÜME GÖRESİN "DERDİN ...BEN SENİ EN DELİ HALİMLE SEVDİM...BAŞIMI OMUZUNA YASLADIĞIMDA DUYDUĞUM HUZURU SEVDİM...BEN SENİ EN ÇOK "ADAM GİBİ ADAMSIN DİYE SEVDİM"
TÖKEZLEYİP DÜŞMEK GİBİYDİ ,SENİ SEVMEK...SEN YOLDAKİ TAŞ TIN AYAĞIM TAKILDI ...DİZLERİM KANADI HEPSİ BU!

HAYATINI SÖNDÜRMEZ,GİDENİ DE DÖNDÜRMEZ...
ACISADA ÖLDÜRMÜYOR...ÇOĞU KEZ SÜRÜNDÜRÜYOR

Acısa da Öldürmez (Sıla)


Kahraman Tazeoğlu-Git

KORKMUYORUM SENİ SEVMEKTEN - TALHA BORA ÖGE & İKBAL GÜRPINAR

"sen"HİSSİZLİK

dışarıda kar yağıyor...bana inat,ve ben seni çok özledim !evet biliyorum özlememeliyim adın dahi geçmemeli luğatımda ..."sen"HİSSİZLİK başka bir şey ,bizden ayrı ...keşke demek faydasız,acemilik düpedüz toyluk var üzerimde sana ait...aynalara çarpıyorum "kahretsin"ihanetini...hani diyorum ,ne oldu o cesur deli dolu kıza?"nerde o cesaretin ,ayrılığı göüsleyip unutur dun?"ayrılık! ayrılık!...en çok sol yanıma ağırlık! kan kırmızı gözlerime geliyorsun sonra...dökülüp git istiyorum ,geri dönmemecesine!ben seni çok özledim biliyormusun? sen başka bir canı sararken ,rakı şişesinde balık olan ben. Ne tuaf canınından can olan ,bir yabancı şimdi ;uzakta "ben sensiz ölürüm"diyen başkalrının koynunda ölüp ölüp  diriliyor!İHANET zaferin olsun ama,bensizlik ölümün !kahbelik,karahterin !sana söz ;sana yemin, bende seni istediğin gibi TÜKETECEĞİM!!!

13 Şubat 2012 Pazartesi

güneşsiz GÜN

SABAH OLUYOR EVET...ŞİMDİ SEN UYANMIŞSINDIR,UYANMAK İSTEMEDİN YİNE ÇALAR SAATİ KAPATIP YATIN ...UZUN UZUN TAVANA BAKIM AYILMAYA ÇALIŞACAKSIN ...YİNE AĞIR OLACAK DEĞİL Mİ? YOKLUĞU YİNE ÜŞÜTECEK SENİ BU KIŞ GÜNÜ...SANA ALDIĞIM KUPAYI KULLAN KAHVENİ İÇERKEN ,HANİ ŞU ÜZERİNDE İKİMİZİN RESMİ OLAN...BİLİYORUM BİLİYORUM   HATIRLAMAK İSTEMİYORSUN SENDE ,KAÇIYORSUN "İÇİNDE BEN"OLAN HER ŞEYDEN...DIŞARI ÇIKACAKSIN BİRAZDAN,ARABANA BİNECEKSİN KAHROLASI YİNE ÇALIŞMAYACAK!SÖVECEKSİN!UZUN UZUN SESİNİ AÇMAYA ÇALIŞACAKSIN"ÖHÖÖÖ"...EVET HAZIRSIN ŞİMDİ,AYNI ŞEYLERİ DÜŞÜNEREK AYNI YERLERDEN GEÇMEYE...HAZIRSIN BENİM BIRAKTIĞIM HAYALLERİ SIRTLANIM GİTMEYE HAYIRLI İŞLER SEVGİLİM :)

deniz taşınca...

sen, benim en bilinmedik yanım dın çözülmemiş düğümler im...bam başkaydın önce,kahramanım oldun küçük kısa peri masalım da.soğuk ellerim din ,sonbahar ayazında...biraz delilik ti seni sevmek.

ne kadar geçmişti üstünden,kaç ayı devirmiştik seninle?hatırlıyorum bir sonbahardı,yorgundum ...bir hayli kırgındım...aylardan eylül,günlerden perşembe.bir telefon getirdi seni bana,nasıl bir tesadüftü bu ? onca insanın içinden gelip beni bulman?bak hatırlıyorum sana dair her şeyi!bıkmadan usanmadan,ikna etme çabaların:) hala gülümsüyorum aklıma geldikçe..farklıydın özeldin ,tutup hayatımı çektin kendine beni değiştirdin bir anda ,neydin sen? kimdin!ruhumu dinlendirdin ,hayatımı değiştirdin "gülle gibi " ağırdı sensizlik...ne yaptın bana?aşkmı bu sevgimi neydi bu? korkuyordum ,bir gün biteceğini bile bile sana gelmeye korkuyordum işte! "seni görmeme izin ver" demiştin...gelmeni istemiyordum ,kopamayacağım  birine bağlanmak sevmek üzülmek istemedim..."benden sana zarar gelmez"lafına rağmen!inanmalımıydım sana?karma karışıktı her şey...aslında sen bana hiç olmadığın gibi geldin,aynı bedende farklı bir ruh  vardı! yanılmadım.Aylar geçince farkına vardım ne yazıkki.
keşke olduğun gibi ,hissettiğin gibi çıksaydın karşıma ;bahanesiz, yürekli, mert ,dobra..."adam gibi adam "demiştim halbuki ,sana "üzmez beni" (iç sesim tam aksini söylerken)...


yürüdüm kabalık cadden,hava soğuk ve yağmurlu...tam kışın ortası erken kararan hava hatırlıyorum.İşte karşımdaydın, sarılıp öylece sana kalmak istedim hep yanında ,"çok özledim seni"dedin ...sesizce "bende "diyebildim. Tuaftın,soğuktun benimleydin ama;çok uzaklarda...yüzüne uzun uzun baktım! başka bir iz vardı gözlerinde,ruhunda başka biri hakimiyet kurmuştu içinde!neydi seni bu denli durgun ,hareketsiz kılan?.radyodaki şarkı düşüncelerimi bir bıçak gibi kesti,"acısa da öldürmez,cehennem döndürmez"...evet dinliyordum seni ...sakindim ama fırtınalı o an arkama bile bakmadan kaçmalıydım..."deniz taşıyor"işte ruhun acıyor,o başka birinde!!!ellerim buz gibi yorgun ve halsiz,sigramı bile yakamadım, korkularım beni tutuştururken, kaçmalıydım bitmeliydi bu mesele üzülmeden,yapamadım...gözlerinde bir başkası varken bile ,ben sana inandım işte!ne garipti "deniz taşıyor boğuyor bizi dedim bırak bitsin "dinlemedin ...vazgeçmedin.İhanetinin ödülümü saydın kendini ,yaşanmamış hayatlarda keşke gitseydin... o akşam bir kez faili meçul  bir cinayet işlemiş olacaktın,oysa şimdi binlerce "benin" katilisin...bedelini nasıl ödeyeceksin?

İYİ DEĞİLİM SEN YİNEDE GELME...

SEN YİNEDE GELME..."NASILSIN"DİYE SORMA,BİLDİĞİN GİBİYİM İŞTE ,SENSİZ NASIL OLUNURSA...GAMSIZLIĞIN TUTSUN YİNE !MESELA HİÇ AKLINA GELMEYEYİM...HATIRLAMA BENİ ,SÖZLERİMİ SEVİNCİMİ ...İYİ DEĞİLİM ,NE GİDİŞİN NE YOKLUĞUN NE YAPTIKLARIN YAKMIYOR CANIMI.ASİL OL SESİZ KAL...BIRAK NE HALİM VARSA GÖREYİM BEN,ÇEKME KAHRIMI MESELA,BAŞKALARI SEVSİN SENİ ,SEN VARLIĞINI YOKLUNA TAKAS ETTİN YA DÖNME GERİ...BEN GELSEM DE SANA  DÖNME SAKIN ,YÜZME BAKMA MESELA...BIRAK GÜÇLÜ KALSIN AKLIMDA DURUŞUN!BENİM ÇÖPTEN PRENSİM,SENSİZİM...

yalın

elimde ,kırmızı valizim hayli yorgunum sıcak ve yaz kalabalık şehrin sokakları...portakal renkli gün süzülürken,içimde yine sen acıtıyor ...olsun kırgınlığım kendimden .Çatlamış dudaklarımda şarkımız var avuçlarımda hüzün!.İçimde yinede umut var...dağılmış kızıl saçlarım.Sana geliyormuşcasına heycanlıyım! bak şehrindeyim...kalabalık sokaktan geçiyorum ,bu yolculuk beni hayli yormuş!köşeyi dönüyorum ağır ağır...hiç beklenmeyen bir misafirmişim gibi şaşkınsın,bende öyle senin önünden geçip gidiyorum ...elim kolum bağlı içimde fırtına dönüp sarılmak istiyorum, yapamıyorum! çok özlendiğini bil istiyorum söyleyemiyorum...biz ayrıyız gurur ağır basıyor,sol yanıma...sesizce ağlıyorum sensiz ve yalın seviyorum bizi...